Tahmini dk okuma
Futbolda tabela, birçok açığı kapatan, birçok arızayı öteleyen ve işini doğru yapamayan birçok kulüp profesyonelini kurtaran led, metal bir levhadır aslında. Bu sebeple ilk bakışta çok şey anlatır bu kocaman metal levha…
Ancak bu sefer işler pek de öyle değil.
Beşiktaş, dna kodlarını inkâr edercesine sene başından bu yana büyük takım refleksi gösteremiyordu. 3 hoca, 3 farklı sistem, 3 farklı antrene teknikleri… Bırakın oyuncuları, tesislerdeki garson, masör, aşçı bile darmaduman olmuş durumdaydı. Kafalar olabildiğince karışık, tesisler bir o kadar allak bullak! Tabii ki bunda sezon başında alınan yanlış kararlar ve hatalı seçimler en büyük etken. Lakin, geldiğimiz noktada Beşiktaş, ligin lideri ve kadro değeri ile en gözde takımı Galatasaray ile birlikte,
- Son 5 maçtır kaybetmeyen,
- 4 maçtır üst üste kazanan,
- AdanaDemirspor, Konya ve Kayseri gibi zorlu maçlardan galibiyetle ayrılan, gün geçtikçe kazanma alışkanlığını tekrar hatırlayan bir takım oluyor.
Özellikle temaslı oyunu çok iyi oynayan ve bu sezon zorlu rakiplere karşı oldukça iyi mücadele eden bu 3 takıma karşı alınan galibiyet şampiyonluk için yeter mi bilemem ancak, Beşiktaş’ın lidere tutunabilmesinin yolu tam da böyle maçlardan geçiyor işte. Bilinenin aksine sadece derbi galibiyetleriyle şampiyonluk kazanılmıyor. O maçlar sizi camia olarak havaya soksa da, devamında Anadolu’da bırakacağınız puan ya da puanlar sizi sezon sonunun o ışıltılı hayatından uzaklaştıran yegâne unsurlardır. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe ya da Trabzonspor gibi takımlar, sezon içinde birçok sebeple iniş ve çıkışlı bir grafik gösterirler. Bu dönemlerde camiaları ayakta tutan ve taraftarı konsolide eden tek gerçek klişe, “kötüyken de kazandık” söylemidir. İşte Beşiktaş, Şenol hoca ile birlikte, gösterişli ama altı bu kadar boş olan kadroda, kötüyken de kazanabilen bir büyük takım refleksi gösteriyor. Kayserispor karşısında her ne kadar tam olarak, hâlâ isteneni ve bekleneni veremese de Beşiktaş, devre arası transferlerinin gündemde olduğu şu günlerde böylesine “yetersiz oynanan” ancak 3 puan ile sonuçlanan her galibiyet değerlidir. Hazır transferden bahsetmişken, Muleka’ya değinmeden de yazıyı bitirmek olmaz. Genç, potansiyelli, geçen sene ligi alt üst etmiş bu oyuncuya yapılan yatırımdan dolayı, Beşiktaş yönetimine serzenişte bulunmak haksızlık olur. Ancak, geldiğimiz noktada 2 farklı hoca, 2 farklı sistemde Muleka’yı denedi. Şenol hoca oyuncuyu sağa koydu, olmadı. Sola çekti, oturmadı. Forvette denedi, tadı tuzu eksikti. Belli ki, bu aşı pek tutmadı! 3.5 milyon Euro’ya alınan, şu an 4 milyon Euro teklif gelen bu oyuncuda ısrar edilmesini pek de anlamlı bulmuyorum.
“Aslında bu ülke hak etmiyor ama…”
Rosier’in atılmasından bahsediyorum. Öncelikle en başta şunu söylemeliyim, Rosier’in yaptığı hareketin hiçbir özrü olamaz! Bu sebepledir ki, Beşiktaş yönetimi oyuncuya hakem raporu sonrası, iç tüzükte yer alan en üst kademeden para cezasını vermeli. Her oyuncu saha içinde kendi adaletini tam da böyle sağlarsa, işimiz var! Gelelim fasulyenin faydalarına… Neden bu ülke bunu hak etmiyor? Hatırlayın Pascal buna benzer bir hareketten sonra Türk futbolunun haini ilan edilmiş, oyuncunun futbol hayatını bitiren bir ceza verilmiş, dönemin başkanı da şampiyonluğu kaybetmek pahasına Pascal’ı göndermiştir. Peki yıllar sonra Robin Van Persie aynı hareketi hem de İnönü’de yaptı ne oldu? Ya da Melo buna benzer birçok hareket yaptı ne oldu? Ne Galatasaray ne de Fenerbahçe o dönem Beşiktaş yönetiminin gösterdiği duruşu gösterebildi mi? Tüm ülke Pascal’ın üzerine geldiği gibi bu 2 oyuncuya aynı tepkiyi gösterdi mi? İşte tam da bu yüzden, kimse Beşiktaş’tan bir Pascal duruşu daha beklemesin! Bir de pozisyon icabı denen konu var tabi! Yaklaşık 10 metre uzağında olan net dirseği göremeyen hakem, süzemeyen VAR ise başlı başına facia! Sözün özü, Rosier yapmış olduğu bu kabul edilemez hareket sonucunda, haklıyken, haksız duruma düşmüştür. Umarım bundan sonra daha adaletli hakem performanslarında, bu ve buna benzer durumlarla karşılaşmayız. Benimki de bir umut…